22 Ara 2015

Mescid-i Aksa İslam dünyasının refleksidi

Mescid-i Aksa İslam dünyasının refleksidir

21 Ağustos 1969’da Denis Ruhan isimli bir Yahudi tarafından Mescid-i Aksa’nın kundaklanması, yakılması üzerine, 11 Eylül 1969 tarihinde Fas Kralı bütün Müslüman ülke devlet başkanlarına bir mesaj göndermiştir. “Hepimizin inandığımız İslâm birliği anlayışına ve bütün dünyadaki Müslümanların, özellikle El-Aksa mescidine karşı girişilen çirkin suikast üzerine, devlet ya da hükûmet başkanlarının toplanmaları yolundaki isteklerine uyarak ve 8-9 Eylül 1969 tarihlerinde Rabat’ta toplanan İran, Malaysiya, Nijer, Pakistan, Suudî Arabistan, Somali ve Fas temsilcilerinden meydana gelen hazırlık komitesinin tavsiyesini göz önüne alarak sizi 22-24 Eylül 1969 tarihleri arasında, Krallığımızın başkenti Rabat’ta, El-Aksa mescidinin uğradığı felâketi ve Kudüs şehri sorunundaki tutumlarımızı birleştirmek için yapılacak İslâm zirve toplantısına katılmaya davet ediyoruz..” ifadelerinin yer aldığı mesajda El-Aksa Mescidi odağa alınarak İslam ülkelerine birlik çağrısı yapılmıştır. 

basliksiz-18-kopya.jpg


Bu çabaların sonucunda 25 Eylül 1969 yılında düzenlenen İslam Zirve konferansında karar alınmış, 1970 yılında örgütlenme yolunda adımlar atılmış ve 1972 yılında Cidde’de yapılan Üçüncü İslam Dışişleri Bakanları Konferansında ise, ‘‘İslam Konferansı Şartı’’ kabul edilmiştir. Günümüze kadar süregelen İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) veya günümüz ismiyle İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) kurulmuştur.
Sahne : 2
Arap-İsrail savaşlarının başlattığı süreç 1973 yılında Suudi Arabistan’ın öncülüğünde Batıya karşı Petrol Ambargosu ilan edilmiş ve Dünya ciddi bir ekonomik kriz ile karşı karşıya kalmıştır. Bu süreçle ilgili Henry Kissinger’in hatıratında anlattığı şu anekdot dikkat çekicidir: “Kral Faysal oldukça sinirli görünüyordu, aramızda bir diyalog başlayabilmesi ümidiyle esprili bir dille ona; ‘Uçağımın yakıtı bitti, uçağın deposunu doldurmak için emir verirseniz, uluslararası fiyatından ücretini vermeye hazırız.’ Kral gülümsemedi, kafasını yukarıya kaldırarak sert bir şekilde bana şunları söyledi: ‘Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önceki tek dileğim Mescid-i Aksâ’da iki rekat namaz kılmaktır. Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?” 
Hadiseleri Yanlış Değerlendirmenin İki Sonucu:
Mescid-i Aksa, Kudüs ve Filistin Sorununun başlangıcı bu hadiseler olmadığı gibi, bu girişimler sorunu sona da erdirmemiştir. Sorun üzerine gerek akademi ve gerekse basında çok sayıda eserler ve yazılar yazıldığı, siyaset ve sivil toplum alanında bölgesel ve küresel düzeyde girişimler ve gündemler oluşturulduğu, Filistin coğrafyasında bir direniş ve mücadele sürdürüldüğü vakıadır. Aynı şekilde bölgesel ve küresel barışın tesis edilmesinin yolunun bu sorunun çözülmesinden geçtiği çokça dile getirilen, genel kabul görmüş klişe bir realitedir.
Bir çok saldırı oldu
Bölgede haritaların ve rejimlerin değişmeye başladığı kabaca yüz yıl öncesinden bu güne dünya ve bölge çok önemli değişikliklere sahne ve şahit olmuştur. İmparatorluklar yıkılmış, rejimler değişmiş, sınırlar değişmiş, yeni ülkeler kurulmuş, çok sayıda savaşlar olmuş, çok sayıda liderler değişmiş vb. gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. 
Bütün bu zaman zarfı içerisinde Mescid-i Aksa’nın çok sayıda saldırıya uğraması, çok defalar yakılma ve yıkılma girişimlerine maruz kalması coğrafyanın değişmeyenleri arasında yer aldığı, Mescid-i Aksa ve Kudüs özelinde ve Filistin genelinde yaşanan sorunun metodu değişse de mahiyetinin değişmediği doğrudur. 
Örnekleri çoğaltılabilecek, tarihten kesitler sunulabilecek olan sahnelerden yukarıda örnek olarak sunulan iki hadise, sorunun potansiyeli ve küresel düzeyde izdüşümü noktasında doğru okunması gereken ipuçları vermektedir. Filistin, Kudüs veya Mescid-i Aksa etrafında gelişen hadiseler ve ortaya çıkan sonuçlar dönemin koşullarına münhasır olarak kabul edilmemelidir. 

Ne Suudi Kralının talebi ve ifadeleri ne İKÖ örneği ne de çoğaltılabilecek başka başka örnekler gibi başarısız girişimler olarak görülmemeli, bu girişimlerin Mescid-i Aksa ve Filistin sorununda değişim getirmediği olarak değerlendirilmemelidir. 
Evet bu ve benzeri hadiseler küresel aktörler tarafından sorunu doğrudan çözmeyen başarısız örnekler olarak görülürse; yani doğru şekilde okunmazsa bunun ilk sonucu, küresel barışı tehdit eden Mescid-i Aksa’ya yönelik girişimlerin günümüze kadar ve günümüzde de devam etmesi şeklinde olacaktır. 
Bu bakış açısının diğer bir sonucu da Batılı küresel aktörlerin sorunun çözümü için kayıtsızlığı ve diplomatik girişimlerin yetersiz düzeyde kalması olmaktadır. Bu iki sonuç bölgesel ve küresel barışın tehdid altında olmasını sürekli kılmaktadır.
Bu İki Hadiseyi Küresel Sistem Nasıl Okumalıdır
Başta bu iki örnek olmak üzere çoğaltılacak örnekler göstermektedir ki, Mescid-i Aksa, Kudüs ve Filistin, İslam Dünyası’nı en zayıf oldukları dönemde bile bir çatı kuruluş altında bir araya getirebilecek yegâne potansiyele sahiptir. Mescid-i Aksa üzerinden yapılacak bir çağrının Doğudan Batıya tüm İslam dünyasında karşılık bulduğunu ve bulabileceğini göstermektedir. 1969 yılı pek çok İslam ülkesinin bağımsızlıklarını yeni kazanmalarının hemen ertesine rastlayan, savaş yorgunu, ekonomik zenginliğe henüz ulaşılamamış bir döneme rastlamaktadır. İkinci örnek ise İslam ülkelerinin Mescid-i Aksa için nasıl bir maliyeti üstlenebileceklerinin somut göstergesidir. 
O günden bu güne İslam dünyasının tümünün başka hiçbir hadise üzerinde bu denli külli bir şekilde bir araya geldikleri ortak tavır ürettikleri durum söz konusu olmamıştır. 
DENGELER DEĞİŞTİ
1969 ve 1973 yıllarından günümüze küresel sistem ve dengeler birden fazla defa değişmiştir. Yeni bölgesel ve küresel güçler ortaya çıkmıştır. İslam coğrafyasındaki ülkelerin bir kısmı da nispeten belirli bir ekonomik ve siyasi güce ulaşmışlardır. 
Bu ülkelerde gerek kendi bölgelerinde ve gerekse küresel düzeyde çeşitli politikaların ve dengelerin birer aktör olarak parçası haline gelmişlerdir. İslam Dünyası olarak nitelendirilen ülkelerin önemli bir kısmı ekonomik ve siyasi olarak 1969 ve 1973 yılı koşullarından daha ileridedir. 
Böyle bir küresel yapı içerisinde 1969’dan sonra halen Mescid-i Aksa’nın yakılması veya yıkılmasına yol açabilecek girişimlerde bulunulması, içerisinde bomba patlatılması, Dünyaya 21 Ağustos 1969 tarihinden bakmak olup, 11 Eylül 1969 tarihini dahi okuyamamak anlamına gelmektedir. Mescid-i Aksa söz konusu olduğunda bir potansiyelin olduğu ve refleksin olabileceğini yukarıdaki hadiseler göstermiştir. 
POTANSİYELİ TEST ETMEK
Günümüzde bu girişimler İslam dünyasının potansiyelini test etmek veya refleksini görmek istemek anlamına gelmektedir. 
Böyle bir refleksi harekete geçirecek sinir ucuna dokunulması durumunda günümüz koşullarında tüm İslam Dünyasının refleksinin 1969 yılında olduğu gibi bir defa daha harekete geçmeyeceğinin garantisi bulunmamaktadır. Muhtemel bir refleksin günümüzde hangi metod ve mekanizmalar ile ne zaman olacağı ve ne surette sonuç vereceği de aynı şekilde muammadır. 
Siyasi tarih ve Uluslar arası İlişkiler disiplini hadiselerin doğru şekilde okunması için yeterince malzemeye sahiptir. Küresel sistemin Doğulu - Batılı tüm aktörleri Dünya barışının devamı için Mescid-i Aksa’nın üzerinden bir bölgesel oyun kurulmasına izin vermemelidir. Dünya barışını önemseyen tüm aktörler bu konuda gözle görülür bir diplomatik çaba sergilemelidirler.  
Bu noktada öncelikle sorunun adının doğru konulması ile başlanmalıdır. Sorunun adı ve tanımlanması “Filistin –İsrail” arasına indirgenmemeli, Kudüs ve Mescid-i Aksa olarak bir üst basamağa çekilmelidir.

basliksiz-20-kopya.jpg

KAYNAK VAHDET GAZETESİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder